Sürdürülebilirlik kavramı, 1952 yılında Londra’da 12.000 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Büyük Sis, 1969’da Cleveland’daki Cuyahoga Nehri’nde çıkan yangın, 1976 yılında Seveso, İtalya’da dioksin bulutlarının 30.000’den fazla kişiyi zehirlemesi ve 1978 yılında toksik atığın gömülü olduğunun ortaya çıkması gibi olaylarla çevrenin insan hayatındaki önemini bir kez daha hatırlatmış ve doğanın korunmasına yönelik kamuoyu algısı oluşturmuştur.
Çevreye verilen bu zararlardan dolayı, ilerleyen yıllarda Amerika’da 1970 yılında Temiz Hava Yasası, 1972 yılında Temiz Su Yasası, 1976 yılında Kaynakları Koruma ve Kurtarma Yasası, 1980 yılında ise Tazminat ve Sorumluluk Yasası yürürlüğe girmiştir. Bu yasaların yürürlüğe girmesiyle insanlar ve toplum, daha bilinçli bir profil oluşturmaya başlamıştır. Yukarıda bahsedilen felaketler, sadece can kaybına neden olmayıp ülkelerin finansal açıdan da zor duruma düşmesine sebep olmuştur. Bu sebeple özellikle son yıllarda sürdürülebilirlik kavramı yükselişe geçmiş ve konuşulmaya başlanmış; işletmeler ve yatırımcılar, projelerin sadece finansal getirilerine değil, doğa dostu olup olmadığına göre de karar vermeye başlamıştır.
Sürdürülebilirliğin finansal açıdan kavramsal karşılığından bahsetmek gerekirse, ilk olarak üniversite birinci sınıfta ekonomi ve finans bölümlerinin ilk dersinde hocaların dillerinden dökülen tabiri hatırlamak lazım: Tüm ekonomi ve finans teorilerinin temelinde kaynakların kıt olduğu gerçeği yatmaktadır. Üretim faktörleri olarak da adlandırabileceğimiz bu kıt kaynaklar temel olarak doğa, iş gücü, sermaye ve girişimdir. Sanayi devrimiyle birlikte toplum ve ekosistem büyük bir yara almıştır. Yenilenebilir olmayan kaynaklara olan bağımlılık artmış ve bununla birlikte fosil yakıtlar gibi enerji kaynaklarının kullanımı neticesinde doğanın tahribi büyük ölçüde başlamıştır. Nitekim üretim, tüketimi beslemiş ve bir çığ gibi büyümüştür. Neticede meydana gelen çevre kirliliği ve doğal kaynakların yok olması, dünyayı tehdit eder hale gelmiştir. Bu sebeple, son yıllarda sürdürülebilirlik kavramına ve sürdürülebilir işletme modellerine olan talebin artması, işletmelerin ve ülkelerin temel bir fonksiyonu olan finans fonksiyonunun da sürdürülebilir bir perspektifte işlemesinin gerekliliğini ortaya koymuştur.
Sürdürülebilir finans, ekonomik büyümeyi çevresel ve sosyal sorumlulukla uyumlu bir şekilde gerçekleştirmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. Geleneksel finans yöntemlerinden ayrılan yönü, yatırım kararlarının yalnızca getiriye ve kâra odaklanmasının yanı sıra, çevresel ve sosyal etkileri de dikkate almasıdır. Bu tarz bir yaklaşım, özellikle iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve sosyal eşitsizlikler gibi küresel sorunların çözümünde de önemli bir rol oynamaktadır.
Son yıllarda sürdürülebilir finans kavramı, hem akademide hem de finansal piyasalarda giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Sürdürülebilir finansın unsurlarını oluşturan temel kriterler, Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ESG) kriterleridir. Bu kriterler, şirketlerin ve yatırımcıların karar alma süreçlerinde dikkate alınması gereken önemli unsurlardır. Çevresel kriterler karbon ayak izi, enerji verimliliği ve atık yönetimi gibi konuları kapsarken, sosyal kriterler işçi hakları, çeşitlilik ve toplumsal projeleri içermektedir. Yönetişim kriterleri ise şeffaflık, yönetim kurulu yapısı ve etik iş uygulamaları gibi konuları ele alır. Ayrıca yeşil tahviller ve sosyal tahviller gibi finansal araçlar da sürdürülebilir finansın önemli unsurları arasında yer almaktadır.
Sürdürülebilir finansın etkilerine baktığımızda, şirketlerin ve yatırımcıların uzun vadeli başarıları üzerinde olumlu etkiler yaratabileceği görülmektedir. ESG kriterlerine uygun yatırımlar yapan şirketler genelde daha düşük risklerle karşılaşmakta ve toplumsal itibarlarını artırmaktadır. Bir başka açıdan, sürdürülebilir finans araçları, iklim değişikliğiyle mücadele ve sosyal eşitsizliklerin azalması gibi hedeflere ulaşılmasında önemli rol oynayabilir. Nitekim, sürdürülebilir finans sadece getiri sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal fayda sağlamayı da amaçlar.
Sonuç olarak, sürdürülebilirlik ve finansın gelecekte finansal piyasaların işleyişini değiştirebileceği potansiyeli olduğu açıktır. Ancak, bu sürecin zorluğu, doğru politika ve düzenlemelerin hayata geçirilmesidir. Nitekim sürdürülebilir finans, hem çevresel hem de toplumsal açıdan daha adil, daha makul bir dünya için önemli bir araç olacaktır.