Son Haberler
Okyanus sıcaklıkları artıyor: Deniz canlılarını kutuplara göç etmeye zorluyor
College de France Sürdürülebilir Kalkınma, Çevre, Enerji ve Toplum Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gilles Boeuf, küresel sıcaklık artışlarının deniz canlıları üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Boeuf, deniz sıcaklıklarının artmasıyla deniz canlılarının daha serin kutup bölgelerine doğru göç ettiklerini vurguladı.
Deniz Yüzey Suyu Sıcaklıklarında Rekor Artış
2023 yılı, küresel ortalama sıcaklıkların rekor seviyelere ulaştığı bir yıl oldu. Maine Üniversitesi’ne ait Climate Reanalyzer sitesinin verilerine göre, 14 Mart 2023’ten itibaren deniz yüzey suyu sıcaklıkları her gün tarihsel verilerle kıyaslandığında rekor kırdı.
Sıcaklık Artışı ve Deniz Canlılarının Göçü
İstanbul’da düzenlenen “İklimin Jeopolitiği: Sorunların Kalbinde Akdeniz” başlıklı söyleşide konuşan Boeuf, sıcaklık artışlarının okyanuslar ve Akdeniz üzerindeki etkilerini AA muhabirine anlattı. Boeuf, okyanus sularının ısınmasının deniz canlılarının yaşamını ciddi şekilde etkilediğini ve en önemli etkilerden birinin göç olduğunu belirtti.
“Sıcaklık artışı, hareket edebilen tüm deniz canlılarını göç etmeye zorlar. Ancak hareket edemeyen canlılar için durum çok daha vahim. Bu canlılar, sudaki oksijen seviyesinin düşmesi nedeniyle ölüyorlar. Örneğin, birkaç yıl önce Türkiye ve Yunanistan’ın bulunduğu Akdeniz bölgesinde yüksek seviyede omurgasız deniz canlısı ölümü gerçekleşti,” dedi Boeuf.
Canlıların Kutup Bölgelere Göçü
Deniz canlılarının daha serin sular arayarak kutuplara doğru göç ettiklerini belirten Boeuf, her canlının aynı hızda hareket edemediğini ekledi. Planktonların yılda 45 kilometre, balıkların ise 27 kilometre hızla göç ettiğini ifade etti.
Boeuf, karada yaşayan canlıların bu hızda hareket edemediğini, yer kurtçuklarının yılda sadece 6 kilometre yol kat edebildiğini belirtti. Deniz canlılarının göç edebilmesi daha kolay olsa da bu durumun balıkçılar için büyük bir önem taşıdığını vurguladı.
Ekosistem Üzerindeki Tehditler
Boeuf, Avrupa kıtasında yaşanacak 1 derecelik sıcaklık artışının, bölgedeki canlıları daha uyumlu bir iklimde yaşayabilmek için ortalama 250 kilometre kuzeye göç etmeye zorlayacağını söyledi. Deniz canlılarının göçü, balıkçılık sektörünü de doğrudan etkileyebilir.
“Balıkların göç etmesi, avlanılan bölgelerdeki balık türlerinin değişmesine neden olabilir. Balıkçılık sektörünün bu durumdan olumsuz etkilenmemesi için gerekli önlemler alınmalıdır,” dedi Boeuf.
Balık Göçlerinin Akdeniz Üzerindeki Etkisi
Boeuf, Akdeniz’deki balık göçleri hakkında da önemli bilgiler paylaştı. Fransa’daki balıkların kuzeye göç ederken, Afrika’daki balıkların Akdeniz’e geldiğini belirtti. Bu balıkların Süveyş Kanalı üzerinden Kızıldeniz’den Akdeniz’e geldiğini ve Türkiye için önemli bir problem oluşturduğunu söyledi.
“Akdeniz’e gelen balıklar da okyanuslarda olduğu gibi kuzeye göç edecekler. Ancak Akdeniz’de balıklara çıkışı gösterecek bir tabela yok. Çıkışı bulamayan balıkların yığılması, balık ölümlerine yol açabilir. Bu çok önemli bir sorun,” diye ekledi.
İklim Değişikliğine Karşı İşbirliği ve Uyum
Boeuf, iklim değişikliğiyle mücadelede uyum çalışmalarının kritik rol oynadığını belirtti. Tarım ve hayvancılık gibi aktivitelerin değişen iklime uyum sağlaması gerektiğini, balıkçılıkta da alışkanlıkların değişmemesi halinde kuzeye giden balıkların peşine düşmek zorunda kalınacağını ifade etti.
Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin işbirliğine daha fazla ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Boeuf, “Akdeniz’deki kirliliği azaltmak için tüm ülkelerin işbirliği yapması gerekiyor. Aksi takdirde, bir ülkenin kirliliği diğer tüm ülkeleri etkiler,” dedi. Akdeniz’in, 200 milyon ziyaretçiyle önemli bir turizm merkezi olduğunu ve bu alanda işbirliğinin artırılması gerektiğini belirtti.
Kaynak: AA
Anayasa Mahkemesi’nden Cerattepe’deki maden arama faaliyetlerine ‘dur’ kararı çıktı
Artvin’in Kafkasör Yaylası’ndaki Cerattepe mevkiinde yürütülen maden arama çalışmalarına karşı çevre ve hukuk mücadelesi devam ederken, Anayasa Mahkemesi (AYM) önemli bir karara imza attı. Mahkeme, Cerattepe için verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu raporunu iptal etti ve Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca hak ihlali kararı verdi. Bu karar, 20 Mayıs 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayımlandı.
Sağlıklı Çevrede Yaşama Hakkı Vurgusu
AYM, Artvinlilerin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına dikkat çekerek, özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Bu karar, yeniden yargılamanın yolunu açarak Rize İdare Mahkemesi’ne gönderildi.
CHP Milletvekili Kaboğlu’ndan Değerlendirme
CHP Milletvekili ve anayasa hukukçusu İbrahim Özden Kaboğlu, Artı Gerçek’e yaptığı açıklamada, yerel mahkemenin bu kararı derhal uygulaması gerektiğini vurguladı. Kaboğlu, “Rize İdare Mahkemesi’nin ihlal kararını derhal yerine getirerek yeniden yargılama yapması gerekiyor” dedi.
Cerattepe’nin Madencilik Geçmişi
Cerattepe’de madencilik faaliyetleri 1986 yılında Kanadalı Cominco şirketiyle başladı. Ardından, Inmet Madencilik ve Cengiz Holding bölgede faaliyet gösterdi. Artvinliler ve çevreciler, yoğun tepkiler ve açtıkları davalarla zaman zaman bu faaliyetlerin durdurulmasını sağladı.
2013 yılında Artvinlilerin yaptığı yürütmeyi durdurma başvurusu sonucu süreç askıya alındı. 2014 yılında ise yerel mahkeme, bölgede maden işletilemeyeceğine dair karar verdi ve bu karar Danıştay tarafından onaylandı. Ancak şirket, ikinci bir ÇED raporu alarak çalışmalara yeniden başladı.
Türkiye’de Orman Tahsisi Gerçeği
Cerattepe mücadelesi, Akbelen’den Cerattepe’ye kadar Türkiye’de orman tahsisi gerçeğine dikkat çekiyor. Çevre mücadelesinin önde gelen isimlerinden Neşe Karahan, “Hakkımda açılan beş dava var” diyerek, maden karşıtı mücadeleyi sürdürüyor.
Cerattepeliler Kararlı
“Madene hayır” diyen Cerattepeliler, valilik yasağına rağmen Artvin’de buluşarak tepkilerini göstermeye devam ediyor. Bu direniş, Artvin’in doğal güzelliklerini koruma ve sağlıklı bir çevre hakkı için verilen mücadelenin simgesi haline geldi.
1970 yılından bu yana göçmen tatlı su balığı popülasyonu yüzde 80 azaldı
1970’ten bu yana yapılan araştırmalar, göçmen balık popülasyonlarının %80’in üzerinde azaldığını ortaya koyuyor. Balık sayıları dünyanın dört bir yanında azalırken, bu düşüş en çarpıcı şekilde %91 oranla Güney Amerika ve Karayipler’de gerçekleşiyor. Bu bölgeler, dünyanın en büyük tatlı su göçlerine ev sahipliği yapıyor. Uzmanlar, barajlar, madencilik faaliyetleri ve insan müdahalesi nedeniyle nehir ekosistemlerinin tahrip olmasının bu düşüşün başlıca nedenleri arasında olduğunu belirtiyor.
Avrupa’da da Durum Vahim
Yaşayan Gezegen Endeksi’nin son güncellemelerine göre, Avrupa’daki göçmen tatlı su balıklarının popülasyonu da %75 oranında azalmış durumda. Göçmen tatlı su balıkları, yaşamlarının bir kısmını veya tamamını tatlı su sistemlerinde geçiren hayvanlar. Bu balıklar, denizde doğup tatlı suya geri dönebiliyor ya da tam tersi. Bazı türler ise kıtaları aşarak doğdukları nehirlere geri dönüyor.
Barajlar ve Bariyerler Göçü Engelliyor
Göçmen balıkların azalmasındaki en büyük etkenlerden biri, nehirlerin serbest akışını engelleyen barajlar ve diğer yapay bariyerler. Bu yapılar, dünya çapında milyonlarca insanın besin kaynağı olan balıkların göç yollarını tıkıyor. Ancak, 2023 yılında Avrupa’da 15 ülkede 487 bariyerin kaldırılması, umut verici bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Kirlilik ve İklim Değişikliği Tehdit Oluşturuyor
Balık popülasyonlarının azalmasının diğer nedenleri arasında kentsel ve endüstriyel atık suların neden olduğu kirlilik ve tarım faaliyetlerinden kaynaklanan atıklar bulunuyor. Ayrıca, iklim değişikliği habitatları ve tatlı su kaynaklarını etkiliyor. Sürdürülebilir olmayan balıkçılık da bu düşüşte önemli bir rol oynuyor.
Dünya Balık Göçü Vakfı’ndan Uyarı
Araştırmaya katılan Dünya Balık Göçü Vakfı’nın kurucusu Herman Wanningen, araştırma sonuçlarını değerlendirirken, “Göçmen balık popülasyonlarındaki feci düşüş, dünya için sağır edici bir uyandırma çağrısıdır. Bu kilit taşı türlerini ve nehirlerini kurtarmak için hemen harekete geçmeliyiz. Göçmen balıklar birçok yerli halkın kültürünün merkezinde yer alıyor, dünya çapında milyonlarca insanı besliyor ve geniş bir tür ve ekosistem ağını sürdürüyor. Sessizce kayıp gitmelerine izin veremeyiz,” ifadelerini kullandı.
Tehlike Altındaki Türler
Uluslararası Doğayı Koruma Birliği’ne (IUCN) göre, tatlı su balık türlerinin dörtte biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya ve göçmen balıklar orantısız bir şekilde tehdit altında. Raporda, 284 tatlı su balığı türünün popülasyon eğilimleri incelendi ve araştırmacılar, nehirlerin korunması ve onarılması gerektiğini vurguladı.
Uzmanlardan Görüşler
WWF-ABD tatlı su müdür yardımcısı Michele Thieme, Guardian’a verdiği demeçte, “Tatlı su balık popülasyonlarının çöküşünü tersine çevirecek araçlara, hırsa ve kararlılığa sahibiz. Nehrin korunmasına, restorasyonuna ve bağlantıya öncelik verilmesi, bu türlerin korunmasının anahtarıdır,” dedi.
Lancaster Üniversitesi’nden zooloji öğretim görevlisi Dr. David Jacoby ise, “Balık popülasyonunda hem bölgesel hem de küresel düzeydeki düşüşün boyutu şoke edici,” diyerek, göç, kirlilik, su çıkarma ve iklim değişikliğinin tehditlerinin kümülatif hale geldiğini belirtti.
Hem Deniz Hem de Tatlı Su Baskı Altında
Fransa’daki Ulusal Tarım, Gıda ve Çevre Araştırma Enstitüsü’nden Dr. Anthony Acou, “Okyanus akıntılarının değişmesi, üretkenliğin azalması, açık denizdeki rüzgar santralleri, iklim değişikliği ve hedef dışı avlanma gibi baskılar bu hayvanların popülasyonları üzerinde büyük olumsuz etki yaratıyor. Türleri korumak için, hem deniz hem de tatlı su habitatları üzerindeki baskıların etkisini daha iyi anlamak kritik öneme sahiptir,” diyerek, kapsamlı bir anlayışın ve etkili yönetim önlemlerinin önemine dikkat çekti.
İklim değişikliği denizanalarını da etkiliyor: Yaşam alanları kutuplara kadar yayılıyor
Almanya’daki Alfred Wegener Enstitüsü (AWI) uzmanları tarafından yapılan yeni bir araştırma, sekiz farklı Arktik denizanası türünü mercek altına aldı. Bilim insanları, bilgisayar modelleri kullanarak bu denizanalarını artan su sıcaklıkları, deniz buzunun geri çekilmesi ve diğer değişen çevre koşullarına maruz bıraktı.
Araştırmanın Bulguları
Araştırma sonuçları, yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde sekiz türden yedisinin, bu yeni koşullar altında yaşam alanlarını kutuplara doğru genişletebileceğini ortaya koydu. Özellikle en büyük denizanası türlerinden biri olan aslan yelesi denizanası, mevcut yaşam alanını neredeyse üç katına çıkaracak şekilde uyum sağladı. Ancak, Sminthea arctica türünün yaşam alanında, optimum sıcaklık aralığını bulmak için daha derinlere çekilmek zorunda kalması nedeniyle, küçük bir azalma yaşanacağı öngörülüyor.
Ekosistem Üzerindeki Etkiler
ARJEL (Arctic Jellies) araştırma grubundan Dmitrii Pantiukhin, bu sonuçların iklim değişikliğinin Arktik Okyanusu ekosistemlerini ne kadar dramatik bir şekilde etkileyebileceğini gösterdiğini belirtti. Pantiukhin, “Denizanası habitatlarının öngörülen genişlemesinin tüm besin ağı üzerinde muazzam etkileri olabilir” dedi. Aynı enstitüde çalışmalar yürüten Charlotte Havermans ise denizanalarının kuzeye doğru yayılmasının ekosistem üzerinde tahmin edilemeyecek etkileri olabileceğine dikkat çekti: “Bu türlerden bazılarının ekolojileri hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.”
Genişleyen Habitatlar ve Tehdit Altındaki Balık Nüfusu
Havermans ve meslektaşları, en yaygın sekiz denizanası türünün ve onların jelatinimsi akrabalarının Büyük Kuzey Kutbu’ndaki dağılımına ilişkin çeşitli veri setlerini birleştirdi. Temsili tür kümesi, 1-2 santimetre uzunluğundaki küçük hidrozoa Aglantha digitale’den, 30 metreden daha uzun dokunaçlar geliştirebilen zehirli aslan yeleli denizanasına (Cyanea capillata) kadar uzanıyordu. Modellemeler, orta ila yüksek emisyon senaryosu altında, bu yüzyılın ikinci yarısında suların ısınmasına, buzların erimesine ve okyanustaki diğer değişikliklere yanıt olarak her bir türün yayılımının nasıl değişeceğini ortaya koydu. Çoğu türün yayılış alanı genişleyecek ve Kuzey Kutbu’na doğru kayacak.
Denizanası: Ekosistemin Yeni Hakimi mi?
Denizanasının kuzeye doğru genişlemeye başladığına dair bazı göstergeler zaten mevcut. Örneğin, Norveç’in Svalbard takımadasındaki fiyortlarda denizanası, morina balığına üstünlük sağlayarak balıkçılığı sekteye uğratıyor. Havermans, “Gerçekten kontrolü ele geçirebilir ve sonra orada neredeyse hiç balık kalmaz” diyor.
Deniz ekosistemindeki önemine rağmen, şeffaf jelatinimsi organizmalar ekolojik çalışmalarda sıklıkla göz ardı ediliyor. Bu araştırma, denizanası ve diğer jelatinimsi zooplanktonların iklim değişikliğinden nasıl yararlanabileceğine dair önemli bilgiler sunuyor.
Geleceğin Okyanusları
Araştırmacılar, gelecekte denizanası ve diğer jelatinimsi zooplanktonların, artan su sıcaklıkları, besin kirliliği ve aşırı avlanma gibi koşullarda gelişebileceğini belirtiyor. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, balıkların hakim olduğu çeşitli deniz ekosistemlerinden denizanasıyla dolu okyanuslara geçiş anlamına gelebilir. Pantiukhin, iklim değişikliğinin deniz organizmaları üzerindeki etkisini vurgulayarak, denizanasının balıklar gibi yiyecek konusunda rakiplerinden bir adım önde olduğunu belirtiyor: “Bu da tüm besin ağını etkiliyor ve balık popülasyonlarının toparlanmasını yavaşlatabilir veya engelleyebilir.”
Kaynak: yeşilgazete
Zonguldak’ta bulunan 1183 yaşındaki porsuk ağacı kesildi
Dere ıslahı çalışması yapan yüklenici firma çalışanları, bent inşası sırasında tarihi bir porsuk ağacını kesti. Bu olay, mahalle sakini Engin Zaman’ın dikkatinden kaçmadı. Ağacın kesildiğini gören Zaman, durumu Zonguldak Orman Bölge Müdürlüğü ekiplerine bildirdi.
Olay yerine gelen Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri, yaptıkları incelemede kesilen ağacın 1183 yaşında bir porsuk ağacı olduğunu tespit etti ve konuyla ilgili tutanak tuttu.
Engin Zaman, evine giderken iş makinelerinin çalıştığını fark edip bölgeye geldiğini ve kesilen ağacın tarihi bir porsuk olduğunu görünce hemen müdahale ettiğini anlattı. Zaman, porsuk ağaçlarının genellikle 750 ila 1000 rakımda yaşadığını, ancak kesilen ağacın bu alçak rakımda yetişmesinin onu daha da özel kıldığını belirtti.
Zaman, bölgenin ve porsuk ağaçlarının korunması için daha önce ilgili tüm kurumlara dilekçeler yazdığını, ancak olayın gerçekleşmesiyle birlikte ekiplerin gelip gerekli tutanakları tuttuğunu ifade etti.
Kaynak: KARAR
Dünya oksijeninin yüzde 70’ini deniz yosunları üretiyor
Bilim insanları, dünyanın en büyük oksijen üreticisinin yağmur ormanları değil, deniz yosunları olduğunu açıkladı. Dünya oksijeninin yaklaşık %70’ini üreten deniz yosunları, küresel ekosistemin dengeleyicisi olarak önemli bir rol oynuyor.
Deniz yosunları, fotosentez süreci sırasında karbondioksiti emerek oksijen üretirler. Bu süreçte, güneş ışığını enerji kaynağı olarak kullanarak, okyanusların ve denizlerin yüzeyinde büyürler. Bu sayede, sadece deniz yaşamına değil, aynı zamanda kara yaşamına da hayati bir katkı sağlar.
Oksijen üretiminin yanı sıra, deniz yosunları okyanus ekosistemlerinde besin zincirinin temelini oluşturarak deniz canlılarının besin kaynağını sağlar. Uzmanlar, iklim değişikliği ve kirlilik gibi faktörlerin deniz yosunları üzerindeki olumsuz etkilerini vurgulayarak, bu hayati türün korunması için acil önlemler alınması gerektiğini belirtiyor.
Hava kirliliği insan ömrünü 2,3 yıl kısalttı
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü (UNEP), Dünya Bankası ve Chicago Üniversitesi Enerji Politikası Enstitüsü’nün verilerine göre, hava kirliliği hem insan sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratıyor hem de dünya ekonomisine büyük maliyetler yüklüyor.
Hava Kirliliği ve İnsan Sağlığı
DSÖ kılavuz değerlerini aşan yüksek düzeyde kirletici içeren havayı soluyan dünya nüfusunun yüzde 99’u, hava kirliliğinin sağlık üzerindeki etkilerini her geçen gün daha fazla hissediyor. Hava kirliliği en fazla, düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşayan insanları etkiliyor. Özellikle dış mekân hava kirliliği, ince partikül madde nedeniyle felç, kalp hastalıkları, akciğer kanseri ve çeşitli solunum yolu hastalıklarına neden oluyor. İç mekân hava kirliliği de en az dış mekân kadar tehlike arz ediyor.
DSÖ’nün İç Mekân Hava Kirliliği Raporu
DSÖ’nün 15 Aralık 2023’te yayımladığı raporda, dünya genelinde yaklaşık 2,3 milyar insanın yakıt olarak gaz yağı, biyokütle enerjisi ve fosil yakıt kullandığı için ev içi hava kirliliğine maruz kaldığı belirtiliyor. Bu kirlilik, her yıl 237 bini 5 yaş altı çocuk olmak üzere 3,2 milyon insanın hayatını kaybetmesine yol açıyor. Dünya genelinde iç ve dış mekân hava kirliliği, yılda ortalama 7 milyon erken ölüme neden oluyor.
Partikül Madde ve Ölüm Oranları
2019 yılında ince partikül maddeye maruz kalma nedeniyle dünya genelinde 4 milyon kişi hayatını kaybetti. Bu ölümlerin en fazla görüldüğü ülke 1 milyon 423 bin ile Çin oldu. Çin’i, 979 bin ölümle Hindistan, 114 bin ölümle Pakistan, 106 bin ölümle Endonezya, 90 bin ölümle Mısır ve 73 bin ölümle Bangladeş takip etti.
Hava Kirliliğinin İnsan Ömrüne Etkisi
Hava kirliliği, insan ömrünü ortalama 2,3 yıl kısaltıyor. Hava kirliliğinin insan ömrünü kısaltmadaki etkisi, alkol kullanımı ve ulaşım yaralanmalarından daha fazla. Bölgesel olarak hava kirliliği Asya’da insan ömrünü 3,3 yıl, Afrika’da 1,3 yıl, Latin Amerika’da 0,9 yıl, Avrupa ve Kuzey Amerika’da ise 0,6 yıl kısaltıyor. Ülke bazında ise Bangladeş’te 6,8 yıl, Hindistan’da 5,3 yıl, Nepal’de 4,6 yıl, Pakistan’da 3,9 yıl, Çad ve Myanmar’da 2,9 yıl, Kongo Cumhuriyeti ve Ruanda’da 2,7 yıl olarak öne çıkıyor.
Ekonomik Maliyet
Dünya Bankası’nın 2022’de yayımladığı rapora göre, 2019’da ince partikül madde barındıran hava kirliliği nedeniyle meydana gelen ölüm ve hastalıkların küresel maliyeti 8,1 trilyon dolar olarak hesaplandı. Bu rakam, küresel gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 6,1’ine eşdeğer. Bölgesel olarak, Kuzey Amerika’da GSYİH’nin yüzde 1,7’si, Doğu Asya ve Pasifik’te yüzde 9,3’ü ve Güney Asya’da yüzde 10,3’ü hava kirliliği nedeniyle kaybediliyor.
Türkiye’deki güncel altın madenleri
Türkiye, altın madenciliğinde önemli bir potansiyele sahip olup, son yıllarda bu alanda çeşitli yatırımlar ve projelerle gündeme geliyor. Ülkenin çeşitli bölgelerinde aktif olarak işletilen altın madenleri, hem tartışmalı ekonomik katkılarıyla, hem de çevresel etkileri ile dikkat çekiyor.
- Gümüşhane – Mastra Altın Madeni (Koza, 2009)
- İzmir – Çukuralan Altın Madeni (Koza, 2009)
- Erzincan – Çöpler Altın Madeni (Alacer, 2010)
- İzmir – Efemçukuru Altın Madeni (Tüprag, 2011)
- Eskişehir – Kaymaz Altın Madeni (Koza, 2011)
- Niğde – Bolkardağ Altın Madeni (Gümüştaş, 2012)
- Gümüşhane – Midi Altın Madeni (Yıldızbakır, 2012)
- Kayseri – Himmetdede Altın Madeni (Koza, 2013)
- Ordu – Altıntepe Altın Madeni (Bahar, 2015)
- Sivas – Bakırtepe Altın Madeni (Demirexport, 2015)
- Konya – İnlice Altın Madeni (Esan, 2015)
- Balıkesir – Kızıltepe Altın Madeni (Zenit, 2017)
- Çanakkale – Lapseki Altın Madeni (Tümad, 2018)
- Balıkesir – İvrindi Altın Madeni (Tümad, 2019)
- Kayseri – Öksüt Altın Madeni (Centerra, 2020)
- Bilecik Altın Madeni (Gübretaş Maden, 2020)
Bu madenlerin birçoğu siyanürle altın ayrıştırma yöntemi kullanmaktadır. Örneğin, İzmir Bergama’daki Ovacık Altın Madeni (Koza Altın, 2001) ve Uşak Eşme’deki Kışladağ Altın Madeni (Eldorado Gold, 2006) gibi madenler, siyanürlü yöntemlerle altın çıkarmaktadır.
Türkiye’deki altın madenciliği faaliyetleri, ekonomiye katkısının yanı sıra çevresel etkileri nedeniyle de sıkça tartışılmaktadır. Özellikle siyanür kullanımı, çevre ve insan sağlığı açısından büyük endişeler yaratmakta ve çeşitli protesto ve yasal süreçlere konu olmaktadır. Avrupa’da bazı ülkeler siyanürlü altın madenciliğini yasaklarken, Türkiye’de bu yöntem hala yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bizonlar sayesinde karbontioksit toprakta hapsediliyor
Guardian’ın haberine göre, Yale Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, Romanya’nın Țarcu Dağları’na yerleştirilen 170 bizonluk sürünün, yaklaşık 2 milyon otomobilin bir yıl boyunca ürettiği kadar karbondioksitin toprakta hapsedilmesine katkıda bulunduğunu ortaya koydu.
Bu çalışmada, yaban hayatı türlerinin ekosistem içindeki etkileşimleri aracılığıyla atmosfere salınan karbondioksitin ne kadarının toprakta depolanabileceği hesaplandı. Țarcu Dağları’ndaki 50 kilometrekarelik bir alanda otlayan bizonların, yaklaşık 1,88 milyon benzinli arabanın ürettiği karbondioksit miktarını toprakta hapsettiği belirlendi.
Araştırmanın başındaki bilim insanı Oswald Schmitz, bizonların otlanarak, besinleri geri dönüştürerek ve toprağı sıkıştırarak depolanan karbonun salınımını önlediklerini, böylece otlak ve orman ekosistemlerini olumlu yönde etkilediklerini açıkladı. Schmitz, bizonların ekosistemlerin iyileştirilmesine katkı sağlayarak iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynadığını vurguladı ve bizonları iklim değişikliğiyle mücadelede kahramanlar olarak nitelendirdi.
Global Rewilding Alliance Bilim Politikaları Uygulama Direktörü Magnus Sylven ise bu araştırmanın, doğal yaşamın eski haline getirilmesi çabalarının iklim değişikliğiyle mücadele projeleriyle entegre edilebileceğini gösterdiğini belirtti. Sylven, Avrupa bizonlarına ilişkin bu raporun “türünün ilk örneği” olduğunu ve modelin, yaban hayatının yeniden canlandırılmasına yönelik güçlü bir araç sağladığını ifade etti.
2014 yılında Rewilding Europe ve WWF Romanya tarafından yeniden doğaya kazandırılan Avrupa bizonları, yaklaşık 200 yıldır eksik oldukları Romanya’nın Güney Karpat Dağları’na geri getirilmişti. Țarcu Dağları’na yerleşen bu yaklaşık 170 bizon, Avrupa’daki en büyük serbest dolaşan popülasyonlardan biri haline gelmiş durumda.
Kaynak: AA
Tatil cenneti Bodrum’da zeytin ağaçları kesildi: 30.150 TL para cezasına çarptırıldı
Bodrum’da, 500 ila 1000 yıl arasında değişen tarihleriyle önemli bir kültürel miras olan zeytin ağaçlarının kesilmesiyle ilgili tartışmalar devam ediyor. Zeytin ağaçlarının kesilmesi sonucunda tarla sahibine 30.150 TL para cezası verildi.
Bodrum’da bulunan ve binlerce yıllık geçmişiyle önemli bir kültürel mirası oluşturan zeytin ağaçları, kesilerek yok edildi. Bu durum, çevreciler ve doğa severler arasında büyük tepkilere neden oldu.
Zeytin ağaçlarının kesilmesiyle ilgili olarak yapılan incelemeler sonucunda, tarla sahibine 30.150 TL para cezası verildiği açıklandı.