İçin Kategoriye Göz Atın

Su ve Deniz

Su kaynaklarının yönetimi, deniz kirliliği, su kıtlığı ve deniz ekosistemlerine ilişkin haberler.

Gösteriliyor: 1 - 8 arasında 8 Makaleler

İlk kez balıkların beyninde mikroplastik parçacıkları tespit edildi

Tek kullanımlık plastiklerin doğaya atılması, dalgaların, güneşin ve rüzgarın etkisiyle mikroplastiklere dönüşerek su canlıları tarafından tüketilmesine ve böylece insan besin zincirine girmesine yol açabiliyor. Bu konuyu araştıran Atatürk Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Muhammed Atamanalp ve ekibi, iki yıldır su canlıları üzerinde kapsamlı bir çalışma yürütüyor.

Araştırmanın Bulguları

Prof. Dr. Muhammed Atamanalp liderliğindeki yedi kişilik ekip, farklı deniz ve tatlı su kaynaklarından topladıkları 300 balık, 200 ıstakoz ve 150 tatlı su midyesini laboratuvarda analiz etti. Bu analizler sonucunda, ilk kez balıkların beyninde mikroplastik parçacıklarının varlığı tespit edildi. Ayrıca, midye, ıstakoz ve farklı balık türlerinde de mikroplastiklerin bulunduğu belirlendi.

Prof. Dr. Atamanalp, plastiklerin kullanım kolaylığı nedeniyle sık tercih edildiğini ancak sorumsuzca doğaya bırakıldığında ciddi çevresel ve sağlık sorunlarına yol açtığını belirtti.

Mikroplastiklerin Tehlikesi

Prof. Dr. Atamanalp, plastiklerin çevreye zararlarını şu sözlerle dile getirdi: “Özellikle tek kullanımlık malzemelerin getirdiği pratiklik sebebiyle yoğun bir şekilde kullanılması ve bunların doğadan bertaraf edilmeden çevreye sorumsuzca bırakılması, bunların su kaynaklarına ulaşmasına neden oluyor. Su kaynaklarına ulaştıktan sonra güneş ışığı, rüzgar veya dalga hareketleri nedeniyle gözle dahi görülemeyecek parçacıklara bölünen bu plastikler, o ortamda bulunan sucul canlılar tarafından gıda sanılıp tüketilerek kendi bünyelerinde depolanmaya başlıyor.”

Atamanalp, balık beyninde mikroplastik parçacıklarının tespit edilmesinin yanı sıra bu parçacıkların kandan diğer organlara taşındığını da gösterdiklerini söyledi. Ayrıca, sıcak içeceklerin konulduğu tek kullanımlık plastiklerin çözünmesiyle mikroplastiklerin insanlara direkt olarak geçiş yapabileceğine dikkat çekti. Bu mikroplastiklerin sucul canlılar tarafından tüketilmesi ve daha sonra bu canlıların insanlar tarafından tüketilmesi, insan sağlığı için bir risk oluşturuyor.

Balık Tüketimi ve Sağlık Riski

Prof. Dr. Atamanalp, “Yine çalışmalarımızda biz şunu ortaya koyduk ki insanlar tarafından tüketilen kas dokusunda, mikroplastik birikimi zarar verecek düzeyde değil ama diğer organlarına baktığımızda özellikle karaciğer ve böbrekte ciddi miktarda mikroplastikleri tespit ettik.” dedi.

Çevresel Bilinç ve Geri Dönüşüm

Prof. Dr. Atamanalp, hızlanan yaşam temposunun tek kullanımlık plastiklerin kullanımını zorunlu hale getirdiğine dikkat çekerek, bu plastiklerin atık olarak çevreye bırakılmaması gerektiğini vurguladı. “Madem bunların kullanımından kaçınılmaz bir durum var, diyoruz ki hiç olmazsa bunlar atık olarak ortaya çıktığında çevreye bırakmayalım. Özellikle geri dönüşüm sistemine bunları dahil edelim. Bu bilinçle hareket edersek hem çevremizi hem su kaynaklarımızı hem o içindeki sucul canlıları ve en nihayetinde de insan sağlığını korumuş oluruz. Tek kullanımlıktan kasıt bunu tekrar yıkayıp yeniden kullanma zorunluluğunuz yok. Tabii kullanım, pratiklik açısından getirileri çok ama çevresel yükünü dikkate aldığımızda maalesef çok ciddi sorunlara neden oluyorlar” dedi.

Kaynak: AA

Okyanus sıcaklıkları artıyor: Deniz canlılarını kutuplara göç etmeye zorluyor

College de France Sürdürülebilir Kalkınma, Çevre, Enerji ve Toplum Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gilles Boeuf, küresel sıcaklık artışlarının deniz canlıları üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Boeuf, deniz sıcaklıklarının artmasıyla deniz canlılarının daha serin kutup bölgelerine doğru göç ettiklerini vurguladı.

Deniz Yüzey Suyu Sıcaklıklarında Rekor Artış

2023 yılı, küresel ortalama sıcaklıkların rekor seviyelere ulaştığı bir yıl oldu. Maine Üniversitesi’ne ait Climate Reanalyzer sitesinin verilerine göre, 14 Mart 2023’ten itibaren deniz yüzey suyu sıcaklıkları her gün tarihsel verilerle kıyaslandığında rekor kırdı.

Sıcaklık Artışı ve Deniz Canlılarının Göçü

İstanbul’da düzenlenen “İklimin Jeopolitiği: Sorunların Kalbinde Akdeniz” başlıklı söyleşide konuşan Boeuf, sıcaklık artışlarının okyanuslar ve Akdeniz üzerindeki etkilerini AA muhabirine anlattı. Boeuf, okyanus sularının ısınmasının deniz canlılarının yaşamını ciddi şekilde etkilediğini ve en önemli etkilerden birinin göç olduğunu belirtti.

“Sıcaklık artışı, hareket edebilen tüm deniz canlılarını göç etmeye zorlar. Ancak hareket edemeyen canlılar için durum çok daha vahim. Bu canlılar, sudaki oksijen seviyesinin düşmesi nedeniyle ölüyorlar. Örneğin, birkaç yıl önce Türkiye ve Yunanistan’ın bulunduğu Akdeniz bölgesinde yüksek seviyede omurgasız deniz canlısı ölümü gerçekleşti,” dedi Boeuf.

Canlıların Kutup Bölgelere Göçü

Deniz canlılarının daha serin sular arayarak kutuplara doğru göç ettiklerini belirten Boeuf, her canlının aynı hızda hareket edemediğini ekledi. Planktonların yılda 45 kilometre, balıkların ise 27 kilometre hızla göç ettiğini ifade etti.

Boeuf, karada yaşayan canlıların bu hızda hareket edemediğini, yer kurtçuklarının yılda sadece 6 kilometre yol kat edebildiğini belirtti. Deniz canlılarının göç edebilmesi daha kolay olsa da bu durumun balıkçılar için büyük bir önem taşıdığını vurguladı.

Ekosistem Üzerindeki Tehditler

Boeuf, Avrupa kıtasında yaşanacak 1 derecelik sıcaklık artışının, bölgedeki canlıları daha uyumlu bir iklimde yaşayabilmek için ortalama 250 kilometre kuzeye göç etmeye zorlayacağını söyledi. Deniz canlılarının göçü, balıkçılık sektörünü de doğrudan etkileyebilir.

“Balıkların göç etmesi, avlanılan bölgelerdeki balık türlerinin değişmesine neden olabilir. Balıkçılık sektörünün bu durumdan olumsuz etkilenmemesi için gerekli önlemler alınmalıdır,” dedi Boeuf.

Balık Göçlerinin Akdeniz Üzerindeki Etkisi

Boeuf, Akdeniz’deki balık göçleri hakkında da önemli bilgiler paylaştı. Fransa’daki balıkların kuzeye göç ederken, Afrika’daki balıkların Akdeniz’e geldiğini belirtti. Bu balıkların Süveyş Kanalı üzerinden Kızıldeniz’den Akdeniz’e geldiğini ve Türkiye için önemli bir problem oluşturduğunu söyledi.

“Akdeniz’e gelen balıklar da okyanuslarda olduğu gibi kuzeye göç edecekler. Ancak Akdeniz’de balıklara çıkışı gösterecek bir tabela yok. Çıkışı bulamayan balıkların yığılması, balık ölümlerine yol açabilir. Bu çok önemli bir sorun,” diye ekledi.

İklim Değişikliğine Karşı İşbirliği ve Uyum

Boeuf, iklim değişikliğiyle mücadelede uyum çalışmalarının kritik rol oynadığını belirtti. Tarım ve hayvancılık gibi aktivitelerin değişen iklime uyum sağlaması gerektiğini, balıkçılıkta da alışkanlıkların değişmemesi halinde kuzeye giden balıkların peşine düşmek zorunda kalınacağını ifade etti.

Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin işbirliğine daha fazla ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Boeuf, “Akdeniz’deki kirliliği azaltmak için tüm ülkelerin işbirliği yapması gerekiyor. Aksi takdirde, bir ülkenin kirliliği diğer tüm ülkeleri etkiler,” dedi. Akdeniz’in, 200 milyon ziyaretçiyle önemli bir turizm merkezi olduğunu ve bu alanda işbirliğinin artırılması gerektiğini belirtti.

Kaynak: AA

İklim değişikliği denizanalarını da etkiliyor: Yaşam alanları kutuplara kadar yayılıyor

Almanya’daki Alfred Wegener Enstitüsü (AWI) uzmanları tarafından yapılan yeni bir araştırma, sekiz farklı Arktik denizanası türünü mercek altına aldı. Bilim insanları, bilgisayar modelleri kullanarak bu denizanalarını artan su sıcaklıkları, deniz buzunun geri çekilmesi ve diğer değişen çevre koşullarına maruz bıraktı.

Araştırmanın Bulguları

Araştırma sonuçları, yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde sekiz türden yedisinin, bu yeni koşullar altında yaşam alanlarını kutuplara doğru genişletebileceğini ortaya koydu. Özellikle en büyük denizanası türlerinden biri olan aslan yelesi denizanası, mevcut yaşam alanını neredeyse üç katına çıkaracak şekilde uyum sağladı. Ancak, Sminthea arctica türünün yaşam alanında, optimum sıcaklık aralığını bulmak için daha derinlere çekilmek zorunda kalması nedeniyle, küçük bir azalma yaşanacağı öngörülüyor.

Ekosistem Üzerindeki Etkiler

ARJEL (Arctic Jellies) araştırma grubundan Dmitrii Pantiukhin, bu sonuçların iklim değişikliğinin Arktik Okyanusu ekosistemlerini ne kadar dramatik bir şekilde etkileyebileceğini gösterdiğini belirtti. Pantiukhin, “Denizanası habitatlarının öngörülen genişlemesinin tüm besin ağı üzerinde muazzam etkileri olabilir” dedi. Aynı enstitüde çalışmalar yürüten Charlotte Havermans ise denizanalarının kuzeye doğru yayılmasının ekosistem üzerinde tahmin edilemeyecek etkileri olabileceğine dikkat çekti: “Bu türlerden bazılarının ekolojileri hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.”

Genişleyen Habitatlar ve Tehdit Altındaki Balık Nüfusu

Havermans ve meslektaşları, en yaygın sekiz denizanası türünün ve onların jelatinimsi akrabalarının Büyük Kuzey Kutbu’ndaki dağılımına ilişkin çeşitli veri setlerini birleştirdi. Temsili tür kümesi, 1-2 santimetre uzunluğundaki küçük hidrozoa Aglantha digitale’den, 30 metreden daha uzun dokunaçlar geliştirebilen zehirli aslan yeleli denizanasına (Cyanea capillata) kadar uzanıyordu. Modellemeler, orta ila yüksek emisyon senaryosu altında, bu yüzyılın ikinci yarısında suların ısınmasına, buzların erimesine ve okyanustaki diğer değişikliklere yanıt olarak her bir türün yayılımının nasıl değişeceğini ortaya koydu. Çoğu türün yayılış alanı genişleyecek ve Kuzey Kutbu’na doğru kayacak.

Denizanası: Ekosistemin Yeni Hakimi mi?

Denizanasının kuzeye doğru genişlemeye başladığına dair bazı göstergeler zaten mevcut. Örneğin, Norveç’in Svalbard takımadasındaki fiyortlarda denizanası, morina balığına üstünlük sağlayarak balıkçılığı sekteye uğratıyor. Havermans, “Gerçekten kontrolü ele geçirebilir ve sonra orada neredeyse hiç balık kalmaz” diyor.

Deniz ekosistemindeki önemine rağmen, şeffaf jelatinimsi organizmalar ekolojik çalışmalarda sıklıkla göz ardı ediliyor. Bu araştırma, denizanası ve diğer jelatinimsi zooplanktonların iklim değişikliğinden nasıl yararlanabileceğine dair önemli bilgiler sunuyor.

Geleceğin Okyanusları

Araştırmacılar, gelecekte denizanası ve diğer jelatinimsi zooplanktonların, artan su sıcaklıkları, besin kirliliği ve aşırı avlanma gibi koşullarda gelişebileceğini belirtiyor. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, balıkların hakim olduğu çeşitli deniz ekosistemlerinden denizanasıyla dolu okyanuslara geçiş anlamına gelebilir. Pantiukhin, iklim değişikliğinin deniz organizmaları üzerindeki etkisini vurgulayarak, denizanasının balıklar gibi yiyecek konusunda rakiplerinden bir adım önde olduğunu belirtiyor: “Bu da tüm besin ağını etkiliyor ve balık popülasyonlarının toparlanmasını yavaşlatabilir veya engelleyebilir.”

Kaynak: yeşilgazete

Dünya oksijeninin yüzde 70’ini deniz yosunları üretiyor

Bilim insanları, dünyanın en büyük oksijen üreticisinin yağmur ormanları değil, deniz yosunları olduğunu açıkladı. Dünya oksijeninin yaklaşık %70’ini üreten deniz yosunları, küresel ekosistemin dengeleyicisi olarak önemli bir rol oynuyor.

Deniz yosunları, fotosentez süreci sırasında karbondioksiti emerek oksijen üretirler. Bu süreçte, güneş ışığını enerji kaynağı olarak kullanarak, okyanusların ve denizlerin yüzeyinde büyürler. Bu sayede, sadece deniz yaşamına değil, aynı zamanda kara yaşamına da hayati bir katkı sağlar.

Oksijen üretiminin yanı sıra, deniz yosunları okyanus ekosistemlerinde besin zincirinin temelini oluşturarak deniz canlılarının besin kaynağını sağlar. Uzmanlar, iklim değişikliği ve kirlilik gibi faktörlerin deniz yosunları üzerindeki olumsuz etkilerini vurgulayarak, bu hayati türün korunması için acil önlemler alınması gerektiğini belirtiyor.

Yeraltı suları büyük tehlikede: Konya’da obruklardan sonra yüzey yarığı oluştu

Konya’nın Çumra ilçesinde bulunan Adakale Mahallesi’ndeki Hotamış Gölü havzasında meydana gelen yarıkların oluşumuyla ilgili endişe verici gelişmeler yaşanıyor. Kuraklıkla birlikte yer altı su seviyesinin düşmesi, zemin çökmelerine ve yüzey deformasyonuna neden oluyor. Bu durum, yarıkların oluşumunu hızlandırarak, yerleşim yerlerini tehdit ediyor.

Özellikle Adakale Mahallesi’nde 2,5 kilometrelik uzunluğa ulaşan yarıklar, bölge halkını tedirgin ediyor. Adakale Muhtarı Etem Kutlu, yarıkların özellikle çobanlar tarafından fark edildiğini ve köy halkının bu durumdan büyük endişe duyduğunu belirtiyor. Köydeki yağışların etkisiyle birlikte yarıkların derinliğinin 8 metreye kadar ulaştığı gözlemleniyor.

Yarıkların oluşumu, Konya Teknik Üniversitesi Obruk Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Fetullah Arık tarafından kuraklıkla ilişkilendiriliyor. Yer altı sularının çekilmesiyle malzemenin suyunu kaybetmesi sonucu zemin çökmesi ve yarıkların meydana gelmesiyle ilgili Arık, havzada kuraklık ve aşırı su talebinin artmasıyla bu tür olayların daha sık görülmeye başladığını ifade etti.

Mahalle sakinleri, yarıkların genişleyerek köylerini tehdit ettiğini ve endişe verici bir durum oluşturduğunu dile getiriyor. Bu durumun önlenmesi için yetkililerin acil önlem alması gerektiği vurgulanıyor. Yarıkların oluşumunu takip eden uzmanlar, bölgede daha fazla araştırma yapılması ve kuraklıkla mücadele için etkili stratejilerin geliştirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Kaynak: AA

İzmir Çeşme sakinlerinden tepki: Denize akıtılan kanalizasyon sorununa dikkat çekildi


İzmir Çeşme Ekoloji Platformu, Kanalizasyon Sularının Denize Dökülmesine Karşı Sesi Yükseltti

Ilıca Koyu’nda gerçekleştirilen basın açıklamasıyla Çeşme Ekoloji Platformu, ilçede kanalizasyon sularının denize dökülmesine karşı tepkisini dile getirdi. “Çeşme’de denize akıtılan kanalizasyon sorununa sessiz kalma” pankartı altında bir araya gelen çevreciler, bu çevresel sorunun önemine dikkat çekti.

Platform gönüllüsü Menekşe Ecer, Çeşme’nin uzun yıllardır sermaye ve rant çevrelerinin hedefinde olduğunu belirterek, son dönemde yaşanan arsa rantı ve doğal alan tahribatlarına değindi. Ecer, Sakarya Mahallesi’nde zeytin ağaçlarının kesilmesi ve Aya Yorgi’de izinsiz kazılar gibi örneklerle çevre tahribatının boyutlarını vurguladı.

Özellikle Ilıca ve Şifne bölgelerinde kanalizasyon sularının denize dökülmesinin deniz yaşamı üzerinde ciddi tehdit oluşturduğunu ifade eden Ecer, “Denizler kanalizasyon atık havuzu değildir. Deniz yaşamının korunması, insan yaşamının devamı için hayati önem taşır. Bu nedenle ileri biyolojik arıtma tesislerinin acilen hayata geçirilmesini talep ediyoruz” şeklinde konuştu.

Platformun çağrısıyla birlikte, Çeşme’de çevre ve doğa koruma önlemlerinin artırılması, ekosistemin zarar görmesinin önüne geçilmesi ve doğal alanların korunması adına daha etkili adımlar atılması gerektiği vurgulandı.

Nesli tükenildi sanılan balina yeniden görüldü


ABD’nin New England bölgesinde, 200 yıl önce nesli tükendiği düşünülen gri balina türü, uzmanlar tarafından “inanılmaz” derecede nadir bir olay olarak tanımlanan bir şekilde, Massachusetts eyaletinin Nantucket Adası’nın yaklaşık 48 kilometre güneyinde su yüzeyine çıktı. Gri balina, New England Akvaryumu’ndaki bilim insanları tarafından 1 Mart tarihinde keşfedildi.

Yapılan gözlemlere göre, gri balina muhtemelen beslenmek için su yüzeyine tekrar tekrar çıkıp dalmaktaydı. Bu olay, bilim insanları için oldukça şaşırtıcı ve heyecan verici bir keşif olurken, New England Akvaryumu’ndaki Anderson Cabot Okyanus Yaşamı Merkezi’nde yardımcı araştırmacı bilim insanı Orla O’Brien, yaşananları “Ne olduğunu yüksek sesle söylemek istemedim, çünkü çılgınca görünüyordu” şeklinde açıkladı.

Görüntüleri inceleyen araştırmacılar arasında bulunan Kate Laemmle ise yaşadığı şaşkınlığı şu sözlerle ifade etti: “Beynim gördüklerimi algılamaya çalışıyordu çünkü bu hayvan aslında bu sularda gerçekten bulunmamalıydı.”

Gri balinalar genellikle Kuzey Pasifik Okyanusu’nda gözlemlenirken, Atlantik Okyanusu’nda son 200 yılda kayboldukları bilinmekteydi. Ancak son yıllarda iklim değişikliği ve Kuzey Buz Okyanusu’ndaki buzların azalmasıyla birlikte, bu balinaların Atlantik’e geri dönüşü gözlemlenmeye başlandı. Bilim insanları, bu değişimin iklim değişikliğinden kaynaklandığına inanıyor. Özellikle Kuzeybatı Geçidi’nin yaz aylarında düzenli olarak buz tutmaması, balinaların bu bölgelere geçiş yapabilmesine olanak sağladı.

Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nin Balıkçılık Birimi, gri balinaların yaklaşık 45 ton ağırlığında ve 15 metre uzunluğunda büyük hayvanlar olduğunu belirtti. Bu olay, okyanusun dinamik bir ekosistem olduğunu ve her an sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha gösterdi.

Orla O’Brien, “Bu gözlem, her bir araştırmanın önemini vurguluyor. Kambur balina, gerçek balina ve oluklu balinaları görmeyi beklesek de okyanus dinamik bir ekosistem ve bulacağınız şeyleri asla bilemiyorsunuz” dedi.

Ton balıklarındaki cıva seviyesinde anormal yükseklik

Bilim insanları, yıllar önce getirilen kirliliği kontrol altına alma önlemlerine rağmen ton balıklarında (Orkinos) hala yüksek cıva seviyelerinin olduğunu belirtiyor.

Cıva, kömürün çıkarılması ve yakılması gibi faaliyetlerle atmosfere salınıyor ve ardından okyanusa karışarak balıklarda birikiyor. Bu durum, ton balıklarında yüksek cıva seviyelerine neden oluyor.

1971’den bu yana atmosferdeki cıva seviyeleri önemli ölçüde azalmasına rağmen ton balıklarında bu seviyelerin sabit kaldığı belirtiliyor. Uzmanlar, eski dönemlerden kalma cıvanın okyanusun derinliklerinde gizlendiğini ve ton balıklarının bu sulara karışarak bu cıvayı biriktirdiğini söylüyor.

Deniz ekosistemlerine giren cıva, en tehlikeli formu olan metil cıvaya dönüşebiliyor. Bu durum, ton balıklarının tüketiciler için potansiyel bir sağlık riski oluşturmasına neden oluyor.

Normal şartlarda ton balığındaki ortalama cıva miktarı 0,135 – 0,145 ppm arasındadır.

Kaynak: BBC