Yazar Hakkında

avatar

Beyza Diken

1999 yılında Samsun’da doğdu. Babasının asker olması sebebiyle daha bebekken İzmir’in o zamanlar için daha küçük bir ilçesi olan Eski Foça’ya taşındılar. İlkokula kadar olan çocukluğunu Foça’da deniz kenarında müstakil bir evde geçirirken, okul hayatının başlamasıyla beraber İzmir’in merkezine dönüş yaptılar. Lisansını Yaşar Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlayıp, yüksek lisansını da yine Yaşar Üniversitesinde İşletme bölümünde tamamlayarak tezini yeşil pazarlama üzerine yazdı. Temiz su hakkının evrensel bir hak olduğunu savunan, su stresi ve su kıtlığı gibi sorunlar üzerine farkındalık yaratmak için çalışan Beyza, Suyun Peşinde platformunun da kurucusudur. Halen İzmir’de yaşamakta.

Gösteriliyor: 1 - 1 arasında 1 Makaleler

Her Felaket Filmi Başlangıcında Umursanmayan Bir Bilim İnsanı Vardır

Türkiye’de, özellikle de büyükşehirlerde bir süredir yaşananlar bu durumdan ibaret. Meteoroloji kaynağı Hava Forum, X hesabından İstanbul ve İzmir’de yaşayanlara felaket tellallığı denemeyecek kadar önemli bir duyuru yaptı. Yağmur yağmazsa kriz yaşanacağını belirten Hava Forum, “İstanbul’un 97, İzmir’in 55 günlük suyu kaldı. İstenilen düzeyde yağmur yağmaz ve çılgın su kullanımı devam ederse kendimizi krizin içinde buluruz. Lütfen dikkat! Tıraş olurken, diş fırçalarken, duşta lif köpürtürken suyu sürekli açık bırakma! Duş süresini 5 dakikaya indir!” diye belirtti. Türkiye çapında birçok bilim insanı haftalardır uyarı yapmakta. Ancak yine başka bir senaryoda başka bir bilim insanı daha dinlenmiyor.

Su sıkıntılarının özellikle büyükşehirlerde yaşanması öngörülen bir durumdu. Büyükşehirlerde artan nüfus, su kaynakları üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Şehirlerdeki nüfus yoğunluğu, su tüketiminin yüksek olmasına neden oluyor. İstanbul, İzmir ve Ankara gibi metropoller, kırsal alanlara kıyasla çok daha fazla su tüketiyor. Örneğin, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, üç büyükşehirde kişi başı günlük su tüketimi ortalama yaklaşık 228 litre iken, kırsal alanlarda bu rakam 100 litrenin altında. Şehirlerdeki yüksek su tüketimi, hem evsel kullanım hem de endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanıyor.

Şehirlerdeki su altyapısının yetersizlikleri de su kıtlığını artıran bir diğer önemli faktör. Eski ve bakımsız boru hatları su sızıntılarına neden oluyor. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre, şehirdeki su kayıpları yüzde 20’ye kadar çıkabiliyor. Bu, her beş litreden birinin sızarak kaybolması demek. Altyapının iyileştirilmemesi durumunda, bu kayıplar daha da artacak ve su kaynakları üzerindeki baskı daha da şiddetlenecek.

Sanayi ve ticaretin yoğun olduğu büyükşehirlerde, su tüketimi daha da artıyor. Fabrikalar, oteller, restoranlar ve diğer ticari işletmeler, büyük miktarlarda su tüketiyor. Özellikle sanayi sektörü, su kaynaklarını hızla tüketen başlıca faktörlerden biri. Örneğin, bir tekstil fabrikası günde binlerce litre su tüketebiliyor. Bu durum, su kaynaklarının hızla tükenmesine ve su kıtlığının daha da derinleşmesine neden oluyor.

Ancak bu sebepler, sadece büyük şehirler sıkıntı yaşıyor demek değil. Anadolu’nun en verimli topraklarından olan Çukurova’daki çiftçilere temmuz ayında “su yok, ekmeyin” resmi yazısı iletildi. Bu

şartlarda güzlük ürün ekilmesi durumunda mevcut su bütçesi ile su verilemeyeceği konusunun mahalle halkına duyuruldu.

Yerel ve merkezi yönetimler, Türk halkına ‘diş fırçalarken musluğu açık bırakmayın’ gibi ilkokul seviyesinde temel tasarruf tedbirleri aşılamaya çalışırken daha büyük çerçevede esas yıkımın sebepleri olan vahşi kapitalizmin kâr odağı da unutulmamalı. Örneğin, maden ocakları, faaliyetleri sırasında büyük miktarda su tüketir ve su kaynaklarını kirletir. Türkiye’nin farklı bölgelerinde, özellikle altın ve kömür madenciliği, yeraltı sularını tüketerek ve kirleterek ekosistemleri tehdit etmektedir. Yani ajandada üç beş tane patronun kârının maksimize edilmesi, bundan 10 yıl sonraki neslin en insani temel ihtiyacı olan içme suyu bulmasına tercih edilebiliyor.

Her felaket filmi başlangıcında, umursanmayan bir bilim insanı vardır; ama bu sefer, küçük çocuklara korkmasın diye söylenen “bunlar gerçek değil, sadece film” sözünün hiçbir geçerliliği kalmayacak.